TRABZON
Kilisenin avlusundan adım atar atmaz durup iyice bakmak, her
detayı görmek için birden bire yavaşlıyoruz. Duvarlar, tavan fresklerle dolu.
Sanki freskler duvarları süslemek için değil, duvarlar freskler için yapılmış
gibi... Her bir freski incelemek istiyoruz. Manastırın avlusundaki her köşeden
yemyeşil vadiyi fotoğraflıyoruz. Sümela'dan ayrılmak kolay olmuyor. Yaklaşık 1
saat sonra Uzun Göl için yola çıkıyoruz.
Karadeniz'in öfkeli sularından birkaç kilometre içeride,
dağların yamaçlarında saklanan gölün sakinliğini bir görmelisiniz...
Gökyüzünden bir parça dağların arasına düşmüş gibi.
Uzun Göl'ü biraz daha yukarıdan, dağın yamacından görebilmek
için tırmanmaya başlıyoruz. Köyün içlerine doğru yürürken yolda biri ekibimizi
tanıyor ve hep birlikte bir selfie çekmek istiyor!
Harika bir fikir! Neden daha önce düşünemedik ki?
Yolun bir kısmını yürüyerek bir kısmını da daha küçük
araçlarla geçiyoruz ve küçük sakin Uzun Göl orada, yamaçların arasında
uzanıyor. İnsanlar var oldukları günden bu yana su kenarlarına medeniyetlerini
kurarken, sanki Uzun Göl kendisi gelip bu şirin köyün eteğine yerleşmiş,
kendine yemyeşil bir yatak yapmış...
Yollar uzun, görecek çok yer var. Şimdi önce Rize'ye sonra
Ayder'e gidecek ve ardından uzun bir yolculuktan sonra Kars'ta olacağız...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder