22 Nisan 2014 Salı

A Rotası 6.Gün


Bugün Yukarı Mezopotamya'dayız… Ülkenin Güneydoğu'sunda... Malabadi Köprüsü'ne uğruyoruz.Köyden çocuklar bizi karşılıyor ve köprünün efsanesini anlatıyor. Hatta Instagrammer'lar da hikâyeyi dinleyebiliyor çünkü çocuklar İngilizcesini de ezberlemiş. Bir de sürprizleri var, bize hep birlikte köprünün şarkısını da söylüyorlar.



Şimdi sıra Batman'da. Buraya gelince Hasankeyf'i bu kadar inanılmaz kılan etkenlerden birinin Dicle Nehri olduğunu anlıyoruz. Nehrin üzerinden kale tarafına doğru geçerken Roma izleri taşıyan ve Artuklular tarafından tamamlanan köprünün üstünde çocuklara rastlıyoruz, okuldan yeni çıkmışlar. Artuklu türbesinin karşısında Dicle'yi seyreden Asurlulardan kalma bir kale görüyoruz. M.Ö. 8 binli yıllara uzanan, bronz çağından kalan mağaraları da görmek istiyoruz ama her zamanki gibi vakit kalmıyor. I. Selim Camii içindeki çiniler ve taş oymacılığı ile bizi büyülüyor. Batman'dan çıktıktan yaklaşık iki saat sonra Mardin'e, çıkmaz sokağı olmayan kentte geliyoruz. Daracık sokaklar; Urartu, Asur ve Selçuklu döneminden kalma medreseler, hanlar ve kervansarayların etrafına örülmüş gibi.
Mardin'de kayboluyoruz… Her anlamda. Daracık sokaklar girdap gibi bizi kendine doğru çekiyor ve her köşeyi döndüğümüzde bir sürpriz yapıyor: Evlerinin damlarında uçurtma uçuran, dar sokaklarda futbol oynayan, bisiklete binen çocuklar ve araba giremeyen sokaklarda çöp toplama görevi üstlenen eşekler... Hoşgörü ve misafirperverlik dünyaya buradan yayılmış olabilir mi? Hiç bir evin birbirinin önünü kapatmaması ve yolda karşılaştığımız Mardinlilerin bizi hiç selamsız bırakmaması bize böyle 
düşündürüyor. Güneş batarken burada deniz denilen ovayı izliyoruz.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder