TRABZON
Gece geç saatlerde tüm ekip, ayakları şişmiş ve
gözlerinden uyku akan bir şekilde uçaktan iniyoruz. Aklımızda, gözümüzün önünden
hiç gitmeyen yedi tepeli şehir İstanbul'un manzaraları... Büyük ihtimalle
hepimiz rüyamızda şehrin bir sokağında gezineceğiz. Karanlıkta otele gelip
hızla odalarımıza yerleşiyoruz, tek isteğimiz ertesi gün tanışacağımız Trabzon
için hazırlanmak.
Uyanıp odalarımızın penceresinden baktığımızda Karadeniz
kıyısında olduğumuzu hatırlatan bir manzara karşılıyor bizi. İncecik kumların
denizle birleştiği bir yer ve sonrası olabildiğince mavi...
Ve tabi ki herkes Sümela Manastırını
göreceği için çok heyecanlı.
Karadeniz dağlarında döne dolaşa yukarılara çıkıyoruz.
Otelden çıktıktan bir buçuk saat kadar sonra artık 1.150 metre kadar
yüksekteyiz. Yaklaşık 300 metre de yürüyeceğiz.
Bir gün öncesinin yorgunluğunu henüz üzerinden atmamış olan
Comeseeturkey ekibinin hızını görmelisiniz... Manastıra çıkan bir kısmı taşlı
topraklı bir patika, bir kısmı da merdivenden oluşan yolu koşar adımlarla
çıkıyoruz. Ve işte, orada, tam karşımızda, yüzünü güneşe dönmüş, sırtını dağa
yaslamış, dev kayaların arasında duruyor! İnanılmaz...
Nasıl olur da bir yapı hem bu kadar güçlü hem bu kadar alçak
gönüllü, gizemli, koruyucu, hem de geçit vermez bir kale gibi görünür?
SÜMELA MANASTIRI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder